Sosyal
hizmet uzmanı ve engelli arasındaki iletişim çok önemlidir. Bu çalışma zihinsel
engelliler ve uzman arasındaki iletişim üzerine planlanmıştır. Sosyal hizmet
uzmanının engelli kişi ile kurduğu hertürlü mesleki ilişki iletişime dayalıdır.
Uzmanın kurduğu ilişki ise onun engelliye nasıl baktığına göre değişmektedir.
Bu nedenle çalışmanın ilk başında engellilikle ilgili olarak teorik yaklaşım ve
engellilik tanımları üzerinde kısaca durulacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde
ise sosyal hizmet uzmanı ve engellinin etkileşimi ele alınacaktır. Son bölümde,
zihinsel engelli ile iletişimde oyunun önemi üzerinde durulacaktır.
Giriş
Sosyal hizmet mesleğinin en önemli uygulama alanlarından birisi engelli,
engelli ailesi ve engelli nüfusu bulunan toplumdur. Engelli olmayan toplumlar
hemen hemen hiç yok gibidir. Ancak engellenen nüfusu az ya da fazla olan
toplumlar sözkonusudur. Gelişmekte olan ya da az gelişmiş toplumlarda engelli
nüfus daha fazla gelişmiş sanayi ülkelerinde ise daha az olarak tahmin
edilmektedir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan toplumlarda engelli nüfusun
artmasına yol açan faktörler daha fazladır ve engelli olmanın önlenmesi de
zordur.
Engellilik, doğuştan ve kazanılmış olmak üzere iki ana grupta toplanabilir
(BÖZİ 1999). Doğuştan olan engellilikte doğum öncesi, doğum sırası ve anne ile
ilgili faktörler çok belirleyicidir. Akraba evlilikleri, kalıtım, toplumda
yaygın sağlık hizmetlerinin olmaması ya da bu hizmetlerin bölgeler arası eşit
olmayan şekilde dağılmış olması, kadın eğitiminin çok düşük olması, anne olma
yaşının küçüklüğü, doğum öncesinde annenin sağlık kontrollerinin olmayışı, çok
çocuk dünyaya getirme, doğumun sağlık personeli gözetimi altında
yapılmaması,doğum sırasında çocuk ve annenin bazı risklerle karşı karşıya
kalması, bulaşıcı hastalıklar, çeşitli çocuk hastalıkları, ateşlenme ve
benzerleri doğum öncesi ve doğum sırasında engelliliğe yol açan faktörler
olarak sayılırlar.
Doğumdan sonra kazanılmış engelliliğe yol açan faktörler olarak ise kazalar,
hastalıklar ve doğal afetlerdir.
Engelli olma durumu ile ilgili olarak öncelikle engeli bulunan kişilerin özel
durumlarını belirleyici ortak isim bulmakta zorluk yaşanmaktadır. Özürlülük,
engellilik, sakatlık, anormallik, muhtaçlık gibi çeşitli isimlendirmeler
arasında ortak bir noktada buluşmak mümkün olmamaktadır. İkinci olarak ise
engelli yada engelliliğin tanımlanması açısından bir güçlük sözkonusudur.
Çeşitli kurum ve kuruluşlar engelliliğe bakış açılarını tanımlarına
yansıtmaktadırlar. Örneğin, 1475 Sayılı İş Kanunu, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanunu,506 Sayılı S.S.K. kanunu, 1479 Sayılı Bağ-Kur Kanunu, 5434 Sayılı Emekli
Sandığı Kanunu, 2828 Sayılı SHÇEK kanunu, 192 Sayılı gelir Vergisi Kanunu, 2916
Sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar kanunu gibi.
Ulusal mevzuatımızın içinde engelliler ile ilgili yaptırımların yanı sıra her
kurum kendine göre engelliliği ve engelli olan kişiyi tanımlamıştır.
Uluslararası mevzuat açısından bakıldığında ise, Uluslararası Çalışma
Örgütü(ILO), Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Birleşmiş Milletler(UN)’in engellilik
ile ilgili tanımlarının olduğu görülür. Engelliliğin tanımlanması engelli olma
durumuna nasıl bakıldığını göstermektedir. Bu nedenle engelli olma durumun
tanımlanmasından önce kısaca engelliliği ele alan bazı yaklaşımlar üzerinde
durulacaktır.
Teorik Yaklaşımlar
Engelliliği tanımlamak hiç kolay olmayan birşeydir. Teorik yaklaşımların
öncelikli hedefi konuya zemin oluşturmak ve yine konuya hangi açıdan nasıl
bakıldığını göstermektir. Engellilikle en çok bilinen teorik yaklaşımlar
medikal, sosyal, politik, kültürel(Gilson ve Depoy,2000) bakış açılarıdır. Bu
yaklaşımların yanısıra engelliliğe ilgili olarak olumlu duygu ve düşüncelerin
geliştirilmesine yönelik model çalışması da bulunmaktadır(Swain, French,2000)
de bulunmaktadır.
Engellilikle ilgili ilk teorik yaklaşım olan medikal modelin tıpta kullanılan
hastalık bakışından doğduğu bilinmektedir. Bu görüş engelliliği bireysel
bozukluklar ve biyolojiye bağlı olarak açıklamaktadır. Özellikle “normal”
olmanın çok yaygın olduğu bir dönemde ortaya çıkan bu görüş, engellilerin
“normal” olması için gerekenler üzerinde durur(Arıkan,2001).
Sosyal model ise sosyal olarak yapılandırılmıştır. Engellilere yönelik olumsuz
tavırlar, engellilerin sınırlı fiziksel hareket etmeleri,sınırlı iletişimleri,
ya da kaynaklardan sınırlı yararlanıyor olmaları, istedikleri şekilde rollerini
yerine getirmelerine fırsat tanınmaması sosyal modelin gelişmesini
hızlandırmıştır. Engellilik bir insan farklılığı olarak görülüp, tedavi
edilmesi ya da rehabilite edilmek zorunda olunan bir özellik olarak
değerlendirilmemektedir. Bu bakış açısına göre, kişinin iletişim içinde olduğu
sosyal yapı ve hizmetler tarafından bu durum “problem” olarak görülmektedir.
Engelli insanları değiştirmeye çalışmak ya da onu engelli olarak tutmak yerine
tüm psikolojik, fiziksel,sosyal,mesleki gelişimi engelleyen çevresel ve sosyal
engellerin kaldırılmasını ve hizmetlerin sunulmasını öngörür(Gilson ve
Depoy,2000).
Politik ve kültürel yaklaşımların çıkış noktaları sosyal model olmaktadır.
Politik model sosyal modele çok benzemektedir. Bu görüşe göre, engellilik,
bireyin çalışma ve bir sosyal gruba ekonomik katkılarda bulunma kapasitesine
müdahale eden bir koşul olarak görülür. Satınalma gücü olanlar tarafından elde
edilen bazı ayrıcalıklar engelli kişilerden parça parça ya da tamamen uzak
tutulmuştur. Çünkü engelli kişilerin değişecek şeyleri yoktur. Bu görüşe göre engellinin
içinde yaşadığı toplum, politikalar, mevzuatlar ve hatta sosyal değişmeler
engelliye uygun değildir. Ancak gelecekteki politikalar ancak engelliye uygun
olacaktır(Gilson ve Depoy,2000).
Kültürel olarak engelliliği tanımlamak engelliliğin içsel belirleyicilerinin
altında yatar. Engelli kişilerin biraraya toplanmasıyla özellik bulan bir
söylevi vardır. bu görüşe göre,kendini engelli olarak tanımlayan kişiler aynı
söylemleri,dili,deneyimleri paylaştıkları özgün bir gruba dahildirler. Bu
görüşe göre engellilik fikri bir gruba ait olma ve engellilik özdeşimini
paylaşmayan diğer gruplardan ayrılmaktır. Irk, sınıf,cinsiyet ve güç bir birlik
içinde sıkıca bağlanan engelli kişilerin paylaştıkları deneyimlerin önemli
belirleyicileridir(Gilson ve Depoy,2000).
Engellilik ile ilgili teorik yaklaşımlardan kaynaklanan ya da bu yaklaşımlara
yolaçan bazı engellilik tanımları ise şöyledir(BÖZİ,1999):
Dünya Sağlık Örgütü(WHO) engelliliği üç ayrı kategoride ele almaktadır.
Yetersizlik(impairment): Sağlık bakımından psikolojik,fizyolojik ve
anatomik(fiziksel) yapı veya fonksiyonlardaki eksikliği ve anormalliği ifade
eder.
Özürlülük(Disability): Bir aktiviteyi normal tarzda veya normal kabuledilen
sınırlar içinde gerçekleştirmekteki kısıtlılık veya yetersizliktir.
Engellilik(Handicap): bir yetersizlik veya özür nedeni ile yaşa, cinsiyete,
sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak kişiden beklenen rollerin
kısıtlanması veya yerine getirilememesidir.
Dünya Sağlık Örgütünün bu tanımı engelli kişilerin “kısıtlılığı” ve “normal”
olmama durumunu vurgulamaktadır. Medikal modelin temelinde yatan “kısıtlılık”
ve bireysel patoloji görüşünün temelinde bu tanımın önemli etkileri
olmuştur(Arıkan,2001).
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun İnsan Hakları Bildirgesi’ne ek 3447 Sayılı
Sakat Kişilerin Hakları Bildirisinin 1. Maddesine göre özürlü[1] “normal bir
kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken
işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma
herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar sakattır” şeklinde
tanımlanmaktadır(BÖZİ;1999). Uluslar arası düzeyde kullanılan bu iki tanıma
bakıldığında “normal” ve “kısıtlanma” konusunun vurgulandığı görülmektedir.
Türkiye’de üzerinde anlaşılmış bir genel tanım ya da içerik çalışması bulunmamaktadır.
Aynı zamanda engelli ve engelliliğe ilişkin biden fazla da kavram
kullanılmaktadır. Özellikle son zamanlarda “özel ihtiyaç grupları “kavramı
kullanılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu kavram yoksul, korunmaya muhtaç, engelli
,istismara uğramış bütün ihtiyaçları da kapsadığı için çok büyük bir genelleme
yapılmış olmaktadır.
Engellilik bedensel, zihinsel ve ruhsal olmak üzere üç biçimde yaşanmaktadır.
Bu çalışmanın konusu olarak zihinsel engelliler ele alınacaktır.
Sosyal Hizmet Uzmanı ve Zihinsel Engelli
İletişim yaşamımızın her alanında ve her anında sözlü ya da sözsüz, sesli yada
sessiz kullandığımız bir araçtır. En kısa tanımı ile iletişim, bir kaynak ve
alıcı arasında bilgi, duygu ve düşünce aktarımıdır. İletişim sırasında bu
alışverişde bir kopukluk ya da hatalı iletim söz konusu olabilir. Bu nedenle
iletişim sorunları ortaya çıkar. Günümüz iletişim çağı olarak
kabuledilmektedir. Uzaysal iletişimler, uydular, internet, uzaktan telefonlar,
filmler, yayınlar, müzik, sanat, ve pek çok şey iletişimimizi arttırmaktadır.
Ancak insanlar uzaktan bu şekilde haberleşip birbirleri ile iletişim
kurabildikleri halde yüzyüze iletişimlerde bir azalma ve iletim kuramama sorunu
ile karşılaşıyorlar. Uzaktan iletişimlerde ve yüzyüze iletişimlerde amaç
insanların birbirine duygu ve düşüncelerini aktarmalarıdır. Uzaktan yüzünü
görmediği, sesini duymadığı kişilerle iletişim kurarken çok fazla dikkat
edilmeyen pek çok unsur yüz yüze iletişimde önemli rol oynar. Bu karşılıklı
iletişimin yani etkileşimin gücüdür. İletişim sırasında jest ve mimikler,
dokunma, sarılma, itme, bağırma, ağlama, gülme etkileşimi temelde etkiler.
Sosyal hizmet uzmanı mesleki ilişki prensipleri dahilinde müracaatçıları ile
iletişim kurar. Mesleki ilişkinin temelinde müracaatçının uzman tarafından
kabul edilmesi, müracaatçının kendi kaderini tayin etme hakkının varlığı ve
bunu sosyal hizmet uzmanının koruması, duyguların anlamlı ifade edilmesinin
sağlanması gibi ilkeler bulunmaktadır. bu ilişkinin gelişebilmesinde ise sosyal
hizmet uzmanının müracaatçısı ile kurduğu iletişim önemlidir. özellikle
zihinsel engelliler ile mesleki ilişkide uzman çok ön plandadır. Zihinsel
engelli iletişimi ve mesleki ilişkiyi ihtiyaçları yönünde geliştiremez ve kendi
isteklerini anlamlı ifade edemez. Bu durumda müracaatçının kendi kaderini tayin
etme hakkını yaşaması söz konusu olamamaktadır. Zihinsel engelliler ile
çalışmada sosyal hizmet uzmanı ve aile engellinin yaşamında çok önemli yer
tutar. Zihinsel engelliler diğer engel gruplarından çok farklı olarak bir başkasına
fiziksel, duygusal ve düşünsel bağımlılık yaşamaktadır. Bir başkası olmadan
yaşamını güvenli ve sağlıklı sürdürmesi mümkün değildir. Bu nedenle zihinsel
engelliler ile yapılan çalışmalarda toplum, aile ve meslek grupları onların
yararını en üstte tutmak durumundadır(Küçükkaraca,2000).
Mesleki çalışma açısından zihinsel engelli ile iletişime bakıldığında iki
önemli öge vardır. Uzman ve zihinsel engelli çok önemlidir. Zihinsel engelli ve
mesleki açıdan aile ve toplum da çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Burada
ele alınan iletişim uzman ve müracaatçısı olan zihinsel engellinin arasında
birebir kurulan ilişkidir.
Sosyal hizmet uygulamaları açısından
mesleki ilişki ve iletişimde uzmanın ve zihinsel engellinin yeri üzerinde
durulacaktır.
Sosyal hizmet uzmanının temel mesleki becerileri arasında müracaatçısı ile iyi
bir diyaloğu geliştirebilmesi, müracaatçının ihtiyaçlarını görebilmesi,
müracaatçıdan aldığı bilgileri yorumlayabilmesi çok önemlidir. Bu nedenle
müracaatçının sorunun ele alınabilmesinde temel olarak sosyal hizmet uzmanın
mesleki ve iletişim becerilerini çok iyi kullanıyor olması yatar. Sosyal hizmet
uzmanının müracaatçısı ile karşılıklı etkileşiminde önemli yer tutan ögeler
şunlardır:
· Yardım edebilmek için ihtiyaç duyulan bilgiyi toplamak
· İhtiyaçlarla ilgili duygu ve düşünceleri ortaya çıkarmak
· Duygu ve düşüncelerin ifade edilmesini sağlamak
· Çalışmayı yapılandırmak
· Bilgi vermek, danışmanlık yapmak, teşviketmek ve gerekli yönlendirmeleri
yapmak
Bu etkileşimi sağlamak için uzman kullanacağı iletişimde; sözel ve sözel
olmayan mesajların anlamlı olmasına, mesajlarının müracaatçı tarafından
anlaşılabilmesi için basit, özel ve dikkatle seçilmiş olmasına, uzmanın verdiği
mesajların müracaatçı tarafından anlaşılmasına, müracaatçıyı etkileyen aile,
okul, toplum gibi etmenlere özen göstermelidir. Her müracaatçı ile çalışırken
uzman bunlara dikkat etmelidir. Çünkü kendini ifade edemeyen bir zihinsel
engelli de kendisine yönelik kabul davranış ve duygularının farkındadır.
Farklı özellikleri olan gruplarla çalışma yapan uzmanların bu gruba yönelik
duygu, düşünce ve tutumlarını gözden geçirmesi gerekir. Gruba yönelik
duygularının farkında olan sosyal hizmet uzmanı çok daha başarılı olacaktır.
Farklı gruplara yönelik duyguların her zaman olumsuz olması gerekmemektedir.
Olumlu duygular da zaman zaman uzmanın çalışmalarını aksatacaktır. Çok fazla
olumlu duygu ya da sempati ilişkisinin kurulması uzmanı müracaatçılarına
kendisini adamasına yol açacaktır. Zihinsel engelliler ile çalışma yapan
uzmanın da kendisini bu grup ile ilgili olarak duygu, düşünce ve tutumları
açısından değerlendirmesi gerekir. Ayrıca çalışma yapılacak olan alan ile
ilgili teorik bilgiler ise uzmanın her zaman ihtiyaç duyacağı bir konudur.
Bilimsel çalışmalar dünyanın her yanında yapılıyor ve bunlar çok hızlı bir
şekilde de yayılmaktadır. Uzmanın kendisini yeni çalışmalar ışığında
geliştirmesi ve kendi deneyimlerini diğer çalışanlar ile paylaşması gerekir.
Uzman farklı bir grup ile çalışırken mesleki uygulama becerilerini de gözden
geçirmelidir. Farklı bir grubun ihtiyaçlarını anlama, onlarla iletişim kurma ve
sorunların çözümlenmesine ve onların gelişmesine katkıda bulunabilme becerisi
nasıldır sorusunun yanıtını verebilmelidir. Her farklı grup temel mesleki
ilişki kurma becerisinin yanı sıra o alana özgü becerileri de gerektirir.
Yetişkinlerle yapılan bir çalışmada kullanılan ilişki kurma becerisi ile
çocukla yapılan bir çalışmada kullanılan birbirinden ayrıdır. Çocukla
iletişimde oyunlar(Küçükkaraca, 2001) çok önemliyken yetişkinde doğrudan ve
sözel iletişim daha ön plana çıkacaktır.
Sosyal hizmet uygulaması sırasında iletişimin bir parçası olan ve temel odak
olan zihinsel engelli kimdir sorusunun yanıtı çok kolay verilememektedir.
Zihinsel engellilik zeka yaşı bölümlerine göre birbirinden ayrılmaya çalışılan
bir gruptur. Bir kişinin geri olmasını yani farklı olmasını sadece zeka yaşı
bölümü ile gerçekleştirmek kolay değildir. Zeka tek başına anlama ve algılamada
gerilik ya da normallik ile ifade edilemeyecek çok karmaşık bir süreçtir.
Zihinsel engelli olanların aile, çevre ile ilişkileri, zeka yaş bölümleri,
kendi kurdukları dünyaları, etkilendikleri olaylar, algıları, korkuları,
sevinçleri birbirinden çok farklı olması nedeniyle tek bir tipte zihinsel
engelden yada engelli birey tipinden bahsetmek çok güçtür. Eğitsel amaçla
çocukların eğitilebilir, öğretilebilir olduğu ayrımı çok zor olmasına karşın
yapılmaktadır.
Zihinsel engelli her zaman için zeka yaşının gösterdiği yaşta olmak zorunda
kalan bir bireydir. Ancak büyür, anlar, bazen unutur, bazen de hiç unutmaz.
Hassastır, duyarlıdır, kendisine nasıl yaklaşılırsa o da öyle davranır.
Zihinsel engellinin her şeyi öğrenmesi herzaman mümkün değildir. zihinsel
engellinin öğrenmesi gereken kendi başına yaşamını sürdürebilmesine yetecek
bilgiler olmalıdır. Dikkat yetenekleri kısa sürelidir ve aynı zamanda
dağınıktır. Aslında bu durum aileden kaynaklanan bir güdüleme eksikliği ile de
açıklanabilir.Birçok zihinsel engellinin aile özelliği, çok çocuklu, alt
sosyo-ekonomik düzeyde ve yoksul olarak görülmektedir. Bu aileler günlük yaşam
mücadelesi içinde zihinsel engelli çocuklarına özen ve dikkat gösteremezler ve
çocuğun gelişimi ilgisizlik nedeniyle aksar.
Zihinsel engelli çocuğun belleği zayıftır. Kısa süreli bellekteki bilgileri
uzun süreli belleğe aktarmada çeşitli güçlükleri vardır.
Akademik başarıları yavaştır. Okula giden zihinsel engelli çocuk, normal zekaya
sahip bir çocuğun bir yılda tamamladığı süreci tamamlayamaz.
Zihinsel engelli çocuğun dil gelişimi yavaştır ve gecikmeleri vardır. Kendini
tam olarak ifade edemez. Fiziksel olarak bazı devinimsel hareketler yaparlar.
Eğitilebilir zeka düzeyinde olanlar kendi günlük bakımlarını
gerçekleştirebilirler ve bağımsız yaşama hazırlanabilirler. Ancak bu bağımsız
yaşam ve çalışma hayatları mutlaka korumalı olmak durumundadır.
Zihinsel engelli olan bireylerin ihtiyaçları diğerlerinden farklı değildir.
temel yaşam ihtiyaçları, sevgi, bağlanma ve ait olma ihtiyacı, kendini
gerçekleştirme ihtiyacı, sevme ve sevilme ihtiyacı, evlilik ve neslini devam
ettirme ihtiyacı söz konusudur(Küçükkaraca,2000).
Sosyal hizmet uzmanı müracaatçıları ile çalışırken onların temel insan
haklarını göz önünde bulundurur ve bu ihtiyaçlarının karşılanmasını temel hedef
olarak belirler. Sosyal devlet anlayışı ve eşitlik çerçevesinde sosyal hizmet
uygulamalarına bakıldığında müracaatçının kendi kaderinin kendisinin
belirlemesi çok önemlidir. Ancak zihinsel engellilerin hakları ve ihtiyaçlarını
kendi başlarına savunabilmeleri mümkün olmamaktadır. Bu durumda sosyal hizmet
uzmanı zihinsel engellilerin sadece ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik değil
aynı zamanda onların toplumda yetenekleri ölçüsünde yer almaları ve toplum
kaynaklarında da ihtiyaçları kadar yararlanabilmeleri için savunuculuk
rollerini yerine getirmelidir. Sosyal hizmet uzmanı sadece engellilerin değil
ailelerin de savunuculuğunu yapmak durumundadır. Zihinsel engelliler dışında
kalan bütün engel grupları kendi kararlarını kendileri verebilir ve haklarını
savunabilirken zihinsel engelliler için aileleri ve sosyal hizmet uzmanları bu
görevi üstlenmek durumundadır. Zihinsel engelli, ailesi ve sosyal hizmet uzmanı
arasındaki ilişki, etkileşim çok önemlidir ve sürekli geliştirilmesi gereken
bir alandır.
Zihinsel Engelli ve Oyun
Oyun, bir iyileştirme amaçlanarak bir materyalle yaklaşımın genel adıdır. Resim
çizmek, şiir, masal okumak, boya yapmak, kumla oynamak, saklambaç, hayvan
taklitleri yapmak oyun kavramının içinde yeralır(Küçükkaraca,2001). Oyunda
çocuğun kendisini tam olarak ifade edebilmesi ve uzmanın hiçbir önyargı olmadan
onu kabuledebilmesi gerekir.
Sosyal hizmet uzmanı, zihinsel engelliyi(engellileri ve çocukları) anlamak,
onun problemini aktarmasına yardımcı olmak, problemin çözümlenmesine
katılmasını ve becerilerini geliştirmesini sağlamak amacıyla oyun oynamalıdır.
Oyunun çocuğun gelişimine etkileri şu şekilde genel olarak ele
alınabilir(Erkan,1999).
Oyun çocuğun fiziksel gelişimini, zihinsel işlevlerini olumlu olarak etkiler.
Çocuktaki bastırılmış duygusal enerjinin, ihtiyaç ve arzuların ortaya çıkmasına
yol açar. Çocuk oyun ile sosyal kuralları, ahlaki standartları, uygun cinsiyet
rollerini öğrenir. Çocuğun öğrenmesi oyun ile çok kolaylaştırılmış olur ve
çocuğun yaratıcılığı gelişir ve artar. Oyunda aldığı roller aracılığı ile
içgörü kazanır ve arzu edilen kişilik özelliklerinin gelişimi sağlanır.
Çocuğun oyun oynamasını etkileyen birçok faktör olmasına karşın sosyal hizmet
uzmanının çocukla iletişimde mutlaka onun düzeyine uygun çeşitli oyunları
kurması gerekir.
Çocuklar oynayarak büyürler. Oynayarak fiziksel, sosyal, kültürel bir olgunluğa
erişirler. Zihinsel engellilerin yaşamında da oyun ve araçlı, doğrudan
yapılandırılmış oyunların yeri önemlidir.
Zihinsel engelliler ile iletişimde kullanılacak olan oyunun türünü ve nasıl
oynanacağını çocuğun durumu belirler. Müracaatçının bulunduğu yerden başlama
ilkesine uyarak oyunun planlanması gerekir. Oyunu müracaatçı değil uzman(aile,
öğretmen, diğer kişiler) başlatır. Çünkü oyunun basit, anlaşılır ve aktif
olması gerekir.
Zihinsel engelliler çoğunlukla kendilerinden yaşça küçük çocukların oyunlarını
oynarlar çünkü onların zeka yaşları, ihtiyaç ve ilgileri o yaş özelliğini
göstermektedir. Sosyal hizmet uzmanının zihinsel engelli ile kuracağı iletişim
ve etkileşimde çocuk psikolojisinden yararlanması önemlidir.
Zihinsel engelliler için oyunun önemi şu şekilde ele alınabilir(Dörger,2001).
1. Oyun, zihinsel engelli bedensel alanının gelişimine katkıda bulunur.
Engelli çocuğun bedensel yetkinlikleri artar, kemik ve kasların büyümesi
sağlanır. Kasların gelişmesi bedensel gelişmeyi, bedensel gelişme ise sinir
sisteminin gelişimini ve motor gelişimini etkiler. Bedensel ve zihinsel gelişme
ve kontrol birbiri ile uyumludur.
2. Oyun ile zihinsel engelli kendi bedenini ve diğer bedenleri fark eder.
Zihinsel engellinin bedenine genellikle dokunma azdır. Çünkü kullandıkları
ilaçlar, vücut yaraları ve düzenli kendi temizliklerini yapamadıkları için
vücut kokuları vardır. Zihinsel engellinin bedeni fazla kilo ya da belirli
kaslarını çalıştırmadıkları için bazı farklılıklara sahiptir. Bedeni ile
yaptıkları uyuşmaz. Yetişkin bir zihinsel engelli üç yaşında gibi davranabilir.
Bu nedenle dışarıdaki kişi dokunmaya çekinir. Ayrıca bedene dokunma zihinsel
engellinin aynı şekilde cevap vereceği için engelli tarafından istismara uğrama
ya da engellinin geçmişte yaşadığı bir istismar davranışını anımsayarak farklı
tepki göstermesi durumuna yol açabilir. Aslında zihinsel engelli hem kendisine
dokunulmasını hem de başkalarına dokunmak ister. Ancak başkalarına dokunduğunda
cezalandırılır. Zihinsel engelliler ile az fiziksel temas kurulduğu için kendi
davranışlarını da ayarlayamaz. Aynı şekilde kendisine yönelik istismar
davranışlarını da her zaman ayırtedemez.
3. Zihinsel engellinin kendi bedenini benimsemesi giysileri ile yakından ilgilidir.
Özbakım becerileri gelişmediği için giysilerini temiz tutamaz ve aileler
sıklıkla temizliklerini yapmadan bekletirler. Aynı zamanda zihinsel engelli
çocukların yeni giysi ve beden yaşlarına uygun giysilerin önemi fark
etmeyeceğini düşünen aileler onlara küçük, daralmış, eski giysileri
giydirirler. Aslında zihinsel engelli zeka yaşının müsait olduğu şekilde
yeniyi, güzeli ve kendisine yakışan giysiyi bilir ve böyle giyindiğinde mutlu
olur. Diğer kişilerin kendisine yaklaşmadığının da farkındadır.
4. Zihinsel engelliler kendi bedenlerini tanımazlar. Bu konuda duyarlılık için
oyun gereklidir. Kendi bedenlerini merak ettikleri kronolojik yaşları ise
oldukça ilerlemiştir. Bu durumda kendi bedenini keşfetmeye çalışan “büyümüş bir
bedendeki küçük çocuk” ailesi ve çevresi tarafından cezalandırılır. Aslında o
anda kendi bedenini keşfeden 3-4 yaş çocuğudur. Ancak aile ve çevre onun
gelişiminden haberdar olmadığı için ceza verme davranışına yönelirler. Zihinsel
engelliler ile çalışırken onların kendi bedenlerini tanımalarına fırsat
verilmesi gerekir.
5. Zihinsel engelliler çevrelerinden çok kendileri ile alışveriş içindedirler.
Çevreleri ile işbirliği ve alışverişlerini geliştirecekleri oyunları oynamaları
ve paylaşmaları onların yeni kuralları öğrenmelerine yol açacaktır. Böylece
daha sosyal davranabileceklerdir.
6. Zihinsel engellilerin güven duygularının gelişmesi önemlidir. Bu güven
duygusu hem kendilerine hem de çevreye yönelik olarak geliştirilmek zorundadır.
Bunun için de zihinsel engellinin yapabileceğinden fazlası istenmeden onların
kendilerini gerçekleştirebileceklerini görmelerini sağlayacak oyunlar
düzenlenmelidir.
7. Oyun oynayan zihinsel engelli empati geliştirme fırsatı bulur. Çünkü oyunu
tekbaşına oynamaz ve üstlendiği rol ile ilgili olarak annesi, babası, arkadaşı
ve diğerleri ile ilgili olarak onları anlamaya yönelir. Bu davranışını tam
bilinçli bir şekilde anlamasa bile yeni davranış kalıbı öğrenmiştir ve onu
uygulamaya başlar.
8. Oyun ile zihinsel engellilerin davranışsal yetkinlikleri ve bilişsel
becerileri artar. Oyun ve oyunda kullanılan malzemeler engellinin yaşamına bir
yenilik getirir. Bu yenilikler beden hareketlerine, bilişsel becerilerine
mutlaka yansıyacaktır. Bir kedi gibi davranmakla ilgili oyunda kediyi tanır ve
kedinin davranışları ile kendi davranışlarının farklı olduğunu görür. Kedinin
çıkardığı sesi, dört ayak üzerinde yürümesini bilişsel olarak öğrenmiştir.
Yukarıda görüldüğü gibi oyun ve iletişim sosyal hizmet uzmanı ve zihinsel
engelli arasındaki iletişim ve zihinsel engellinin psiko-sosyal ve fiziksel
gelişimi için çok önemli rol oynamaktadır.
Sonuç
Sosyal hizmet uzmanı, zihinsel engelli müracaatçısı ile iletişim kurarken onun
“kısıtlılıkları” ve “anormal” yapısını çalışmanın temeline almamalıdır. Medikal
bakış açısının dışında sosyal model ve daha sonra geliştirilen yaklaşımların
uygulamalarda kullanılması müracaatçıların sorunlarının çözümlenmesinde daha
gerçekçi çözümler üretilmesine yol açacaktır.
Zihinsel engelliler ile yapılan çalışmalarda kullanılacak olan iletişimin çoğunlukla
oyun aracılığı ile olmasına dikkat edilmelidir. Sosyal hizmet uzmanları oyun
ile iletişim konusunda kendilerini daha yetkinleştirecek çabalar içinde
bulunmalıdır.
Zihinsel engellilerin ailelerinin engelli ile iletişimleri konusunda oyunu
kullanmaları yönünde eğitilmeleri gereklidir. Bu konuda sosyal hizmet uzmanları
tarafından ailelere danışmanlık hizmeti verilmelidir. Çünkü aileler çocukları
ile oyun oynamayı her zaman gerçekleştiremezler.
Zihinsel engelli ile iletişimde önemli bir grup da engelli ile ilgili diğer
meslek elemanlarıdır. Zihinsel engelli ile çalışma bir takım çalışmasını
gerektirir. Sosyal hizmet uzmanının bu takım içindeki rolü ise
diğerlerinden farklıdır. Zihinsel engellinin yeni sosyal davranışlar öğrenmesi,
kendisini geliştirmesine fırsatlar tanınması, ailelerin engelli nedeniyle
karşılaştıkları sorunlarının çözümlenmesi, toplumun engelliye yönelik
tutumlarının değişmesi ve onu kabuletmeleri şeklinde çok genel bir şekilde ele
almak mümkündür. Sosyal hizmet uzmanı engellinin haklarının korunması ve
hakları doğrultusunda toplumda verimli bir birey olması yönünde çalışmaları
sürdürmelidir.
Kaynaklar
1-Arıkan, Çiğdem.Türkiye’de Görme Özürlü Kadınlar: Sorunlar, Beklentiler, Çözüm
Önerileri. Ankara: Körler Federasyonu Yayın No:3,2001.
2-Dörger,Dogmar. “Özürlüler ile Yaratıcı Drama” . Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Aile Hizmetleri ve Uygulama Merkezi (AHUM) Etkinliği, 28.2.2001.
2-Erkan, Gönül.”Oyun ve Özürlü Çocuklar” Koşar, Nesrin G.; Duyan,
Veli(Ed.)Yaşam Boyu Sosyal Hizmet. Prof. Dr. Sema Kut’a Armağan. Ankara:
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yay. No:4 1999, 215-223.
3-Gilson,Stephen French;Depoy,Elizabeth. “Multiculturalism and
Disability: A Critical Perspective” Disability and Society. 15(2)
2000,207-218.
4-Küçükkaraca,Nilgün. “Zihinsel Engelli Birey, Cinsel yaşam ve Aile Eğitimi”.
T.C. MEB Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Özel
Eğitimde Aile Eğitimi Sempozyumu, 13-14 2000, Ankara, 2000.
5-Küçükkaraca, Nilgün. “Sosyal Kişisel Çalışmada Çocuk ve Oyun”. Duyan, Veli;
Aktaş, Aliye(Ed.)Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları. Prof. Dr.
Nihal Turan’ a Armağan. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu Yay. No:8 2001, 50-60.
6-Swain,John;French,Sally. “Toward an Affirmation Model of Dissability”
Disability and Society. 15(4)2000,569-582.
7-T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. Çağdaş Toplum Çağdaş
Yaşam ve Özürlüler . Ankara: I. Özürlüler Şurası. 1999.
Yrd. Doç Dr. Nilgün KÜÇÜKKARACA