BÜTÜN KONULAR
Üyelik Girişi
Site Haritası
Seminer Takvimi
YALNIZLIK ÜLKESİ

Varoluşçu Psikoloji

Varoluşçu akımın önde gelen isimleri Kirkegoard (teolog), Nietzsche (ateist), Pascal, Dostoyevski, Jasper, Marcel, Sartre, Rilke, Kaffka, Camus, Heideger’dir. İnsan dünyaya ve varoluşa atılmış durumdadır. Mukadderatı ve durumu hakkında her hangi bir karara sahip değildir. Kendisi hayatın geçiciliği ve ölümün katiliğine rağmen yaşamaya mecburdur. Bugünü yaşamak istesek bile yarın bizi bağlar. Kirkegoard’a göre ahlak iyiyi kötüden ayırmak olmayıp karar vermektir. Nietzsche’e göre iman gerçeğin ne olduğunu öğrenmek istememektedir. Allah’a yaklaşmış yüksek insan kavramı ile halkı oluşturan her kişiyi yüceltip bir alçak gönüllülük esasını öne süren Kirkegoard’a karşı Nietzsche çok fazlalar diye isimlendirdiği kalabalık içinde ancak birkaç seçilmişin, insanın gerçek ve yüksek özelliğini ifade edeceklerine inanmaktadır. Heideger’e göre esas, varolanlar içinde varolmaktan çok kendisi olma kavramıdır. İnsanın en büyük ıstırabı kendini sahte bir varlık olarak görmesidir. Varoluşçulukta hürriyet insanın en temel özelliğidir. Marcel’a göre beraber olma ve sevme insan ilişkilerinin bir özüdür. Sartre’e göre ise bunlar önce düşmanca ve tehdit edici olarak gözükür. Başkası bana baktığında tehdit edilmiş, huzursuzlaşmış, hürriyetimden mahrum edildiğim gibi hissederim ifadesi bu görüşü ifade eder. Sartre’ın düşüncesi şöyle özetlenebilir: Varlığın özgür eylemlerinde kuralları ve dünyayı ben oluştururum. Kendi içimde kendim için.

  Varoluşçu psikiyatri bakımından Allers üç hasta dünya tipi tanımlar:

1. Bozulmuş dünya: Bozulmuş dünyalar içinde

a. Zeka geriliği olanların dünyası tanımlanmıştır. Normal bir çocuğun dünyası açık ve genişleyebilir olmasına karşın Oligofrenlerin (zeka geriliği olanlar) dünyası içinde olanların fark edemediği fakat dışarıdakilerin kolayca görebileceği pek çok kısıtlamalar, kenar uçları, duvarlarla çevrili dar bir hapis dünyasıdır. Bilinmeyenlerin yarattığı anksiyete oligofrenin kapalı dünyasında yoktur. Onun içinde oligofren mesuttur.

b. Delirmin dünya diye de tanımlayabileceğimiz beyin özürlülerin dünyasında, hastalar mevcut boşlukların farkındadır. Bazı yeteneklerini kaybettiğinin bilincindedir. Bu nedenle felaket hissi yaşar.

c. Daralmış, üzülmüş dünya (dernons=bunama). Yaşlanan şahıs gençliğini oluşturan bir çok unsuru kaybettiğinin farkındadır. Eğer sadece dün ile bugünü kıyaslayarak hayatını geçiriyorsa, bugünü gençliğinin hatıralarını kıyaslayarak geçiriyorsa, sonuçta genel yıkımını hızlandıracak, üzüntü hissi dünyasını saracaktır. Bunamış kişide düne sarılma aşırılanarak dünün rüyası içinde yaşama halini alır. Ve birey gitgide zaman ve yer katiliğini kaybeder. Toplum da yaşlıyı eline emekli maaşı vererek hayat çarkının dışına atar ve bu gidişe zorlar.

2. Şekil değiştirmiş dünya:

a. Parçalanmış dünyada, delir ve halüsinasyonlar dünyası gerçek dünyanın üstüne karmakarışık bir şekilde yayılır. Ancak iki esas unsur durumunu korur. Zaman ve mekan bunlarla kaybolmaz.

b. Dengesiz dünya. Bu daha çok mani hallerinde rastlanır. Kısa dönemler içinde dünya oldukça muntazamdır. Ancak bu dönemlerin sık sık değişmesiyle beraber düzensiz bir düzen ortaya çıkar. Bu düzen, düzensizlik hissini doğurmadığı için hasta hastalığının farkına varmaz. Bu dünyada algılanım sürekli değiştiğinden ne dikkate ne de konsantrasyona olanak verir.

c. Yabancılaşmış dünya (depersinalizasyon): Bu dünya içinde ben, sen, çevre nasıl ifade edileceği pek bilinmeyen gerçekten uzak ve tuhaf bir şekilde algılanmaktadır. Eşyalar her zamanki yerindedir ama daha uzaklaşmış görünürler. Sesler aynıdır ama konuşmadaki renk değişmiştir. Yürüdüğümün farkındayım ama sanki robot gibiyim. Kişiye bu değişmeler ıstırap verir. Bu hal ilerleyerek şizofrenlerin kendileri hakkında konuşurken ben yerine o demeleri şeklinde kendini gösterir. Kişiye her şey anlamsız gelmektedir. Kendisi bile.

d. Değişmiş dünya: Bu özellikle şizofrenlerde görülür. Hastanın öz dünyasının etraftaki normal dünyaya ne dereceye kadar karıştığı, onu işgal etmiş olduğu her vakada değişir. Bu gerçek dışı dünyada gerçekte olmayan davranışlar, bekleyişler, hareketler ve yorumlar mevcuttur. Bu özel dünyası içinde şizofren kendisine özel kelimeler türetir. Buna klinikte nedojizm (yeni kelime türetme) denir. Çocukların ve ilkel kavimlerin yaşantılarını ve algı tarzlarını şizofrenlere benzetebiliriz.

3. Saptırılmış dünya: Burada bir değer ölçüsü ya olduğundan çok daha yüksek ya da olduğundan aşağı saptırılmıştır.

a. Boşalmış dünya: En iyi örneğini melankolik hastaların olumlu her yönünü inkar etmekte olan dünyalarında görürüz. Dünya, kişinin kendisi de dahil her iyi ve değerli şeyini kaybetmiştir.

b. Egosantrik dünya: Nevrotiklerde görülür. Sahte, yalancı, otantik (kendisi ile ilgili olarak, gerçek olarak anlamlı değil) olmayan bir yaşamı sürdürmektedir. Gerçekte kendisi olmaktan çok değişik olma sahteliğini gösteren kişi, istediklerinde başarılı olmadığında başarısızlıklarının yıkımının ıstırabını yaşar. Nevrotik, kendi düzeyinden daha yüksek bir düzeye ulaşma çabası esnasında bu düzeye layık olmadığının bilincindedir. Sonuçta suçluluk ve sıkıntı duyar. Nevrotiğin dünyası, sevgi kısırlığının hakim olduğu, insan ilişkilerinin yetersiz olduğu bir dünyadır. Yalnız olma esası üzerine kurulmuştur. İnsanlar ve eşyalar nevrotik için kendisinin tükenmez isteklerinin yerine getirilmesinde bir araçtan başka bir şey değildir. Bağlılık, diğer kanlık, nevrotikte yeri olmayan kavramlardır.

c. Arzu prensibi üzerine kurulmuş dünya (alkolikler ve madde bağımlıları): Bu dünyaya ayrıca kumarbazlar, sırf maddi varlıkları için yaşayanlar, bütün varlığını selahayat üzerine kurmuş ve bağlanmış olanlar ve diktatörler bulunur. Bu çok ileri bir nevroz durumudur. Nevrotik hasta, sevgi, takdir, doyum sağlamak için çırpınır. Halbuki arzu prensipli hasta istediği şeyi elde edemediğinde kendi öz varoluşunu yıkar.

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam137
Toplam Ziyaret66191031
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Hava Durumu
Saat