BÜTÜN KONULAR
Üyelik Girişi
Site Haritası
Seminer Takvimi
YALNIZLIK ÜLKESİ

Zeki mi, Hiperaktif mi?

Can sekiz yaşında,  aşırı hareketli, hiç bir ortamda uzun süre sakince oturamayan, hiç yorulmayan bir çocuktu.  Bitip tükenmeyen bir enerjisi vardı. Babası Can’ın ne zaman “yoruldum” diyeceğini merak ettiği için bir gün sabahtan akşama değin yürüyüş yaptırmış, koşturmuş ama günün sonunda kendisi yorgunluktan bitmiş bir halde iken Canı’ın halen sabah zindeliğinde olduğunu görmüş ve çok şaşırmıştı. Can’ın aşırı hareketliliğine anne ve babası alışmışlar ve onu öyle kabul etmişlerdi ama okula başladığından beri gerek ders içinde, gerek tenefüslerde ciddi sorunlar yaşanıyordu. Tenefüslerde koşarken ya kendisi düşüyor ya da çarptığı arkadaşları yuvarlanıyordu. Okulun ilk haftası merdivenlerin dört basamağından atlamayı denemiş ve kolunu kırmıştı. Bebekliğinden beri çeşitli kazalar nedeniyle bir çok kez acil servise gitmişlerdi. “Gözü kara” bir çocuktu, yüksek yerlere tırmanmayı, atlamayı, heyecanı seviyordu. Sık sık düşüp yaralanması, kolunu kırması onu tehlikeli şeyler yapmaktan vazgeçirmiyordu. Birinci sınıfta arkadaşları ona “Atomik Can” adını takmışlardı, sınıfın en hareketli çocuğuydu ama sevimliliği, cana yakınlığı ve espirileriyle  kendisini sevdirmeyi başarmıştı. Okuma yazmaya geçişte zorlanmamıştı ama yazı yazmayı hiç sevmiyordu. Sınıfın başarılı çocukları arasındaydı. İkinci sınıfta sırasında  oturmayı büyük ölçüde başarsa da hareketliliği devam ediyordu. Öğretmen ders anlatırken sırasında kıpırdanıyor, arkasına dönüyor, bacaklarını altına alıyor, kalemleri silgileriyle oynuyor, kalem açma çöp atma gibi  bahanelerle yerinden kalkıyordu. Sorulan sorulara parmak kaldırmadan cevap veriyor, arkadaşlarının sözünü kesiyor, hatalarını düzeltiyordu.Yazı yazmayı hiç sevmiyor bu nedenle de sınıfta not tutmuyor, ödevlerini de aklında tutmaya çalışıyor ama çoğunu unutuyordu. Evde yazılı ödevleri yapmak istemiyor annesinin ısrarlarıyla, her iki kelimede bir yerinden kalkarak, bir sayfa yazıyı bir saatte ancak bitirebiliyordu.  Can’la birlikte ödev yapmak  anne babası için tam bir işkenceydi. Basketbola ilgi duyduğu için biraz da enerjisini orada tüketsin diye bu yıl basketbol kursuna yazdırmışlardı. Orada da komutları tam dinlemiyor, yönerge tamamlanmadan harekete geçiyordu. Antrenörü Can’ın sporun her dalına yetenekli olduğunu ama bu disiplinsizlikle hiç bir sporda başarılı olamayacağını söylemişti. Benzer cümleleri sınıf öğretmeninden de duymaya başlamışlardı, “Can zeki, yetenekli bir çocuk ama dinlemiyor. Böyle giderse kapasitesini kullanamaz, hak ettiği başarıya ulaşamaz”. Anne ve babası bu gelişmeler üzerine, rehber öğretmenin de yönlendirmesiyle bir uzmana danışmaya karar vermişlerdi. İstediği zaman ve istediği her şeye dikkatini çok iyi verebildiği için Can’da dikkat problemi olmadığını düşünüyorlardı.  Kendilerine göre Can zeki bir çocuktu, hızlı öğreniyor ama çok çabuk sıkıldığı için ilgisini sürdürmüyordu. Uzmana başvurmak istemelerinin temel nedeni Can’ın zekasını ölçtürmek ve başka bir sorun olmadığını öğretmene ve diğer kişilere göstermekti. Bu nedenle telefonla başvurduklarında sadece zeka testi yaptırmak istediklerini söylemişlerdi. Ancak bunun mümkün olamayacağı söylendiğinde önce psikiyatristle görüşmeye razı olmuşlardı.

Görüşme süresince Can hemen hiç oturmadı, odanın içinde gezindi, kitapları, oyuncakları inceledi. Bu sırada anne ve babasının kendisi ile ilgili açıklamalarına müdahale etti. Sık sık konuşmayı bölüyor, ilgisiz sorular soruyor, soruların cevaplarını dinlemeden başka bir nesneye yöneliyordu. Annesi Can’ı “daha karnımdayken sürekli hareket ederdi,  sekiz aylıkken emeklemeden yürümeye hatta koşmaya başladı  bir daha da hiç duramadı” ifadesiyle tanımladı. Babası da “konuşması da çok erken oldu ve bir daha susmadı” diye ekledi. Gelişim basamaklarının tümünde yaşıtlarının önünde gitmesi,  sürekli sorular sorması onlara Can’ın zeki olduğunu düşündürmüştü. Can’ın babası da hareketli, hızlı düşünüp hızlı karar veren bir insandı. Mesleği gereği sürekli seyahat ediyor ve insanlarla konuşuyordu. Can’ın kendisine çok benzediğini bu nedenle onu yadırgamadığını tam tersine Can kısa bir süre için bile sakince yerinde oturduğunda acaba hasta mı diye endişelendiğini itiraf etti. Ona göre onun bu halinden şikayet eden insanlar, örneğin öğretmeni  fazla ağır kanlı insanlardı. Anlatılan belirtiler dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunu tanımlıyordu. Gelişim öyküsü ve bazı özellikleri ise üstün yetenekli çocukların görünümüne uygundu. Bu ayırımı yapabilmek ve doğru tanıya ulaşabilmek için daha ayrıntılı bir değerlendirme planlandı. Okuldaki öğretmenlerden ve aileden bazı bilgi formlarını ve ölçekleri doldurmaları istendi. Zeka testi ve nöropsikolojik testler yapıldı. Tüm değerlendirmeler tamamlandığında Can’ın zekasının yaşıtlarından daha yüksek (üstün yetenekli) olduğu ama yanısıra dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun da olduğu görüldü. Bu bozukluğun tedavisi için  anne baba eğitimi, okulda bazı uygulamalar ve ilaç kullanımının gerekli olduğu bildirildi. Anne tanıyı kabul etmekle birlikte baba Can’da bir sorun olmadığı yönündeki düşüncesinde ısrarlıydı. Bu nedenle önerilen ilacı kullanmamaya karar verdiler. Tedavi anne baba eğitimi ve okulda davranış kontrolü için gerekli yaklaşımlarla sürüdürüldü. Bu tedavi planıyla  okuldaki sorunlar azalmakla birlikte devam etti. Can üçüncü ve dördüncü sınıftayken görüşmeye gelmediler. Beşinci sınıfın ilk döneminin sonunda tekrar başvurdular. Bu kez hareketlilik sorununa akademik başarısızlık eklenmişti. Ders dinleyemediği ve evde de hiç çalışmadığı için tüm derslerde başarısızlık başlamıştı. Can’ın kendisine güveni azalmaya başlamıştı. Birgün  babasına“Kapasitemin iyi olduğuna inanmıyorum, beni dolduruşa getirmek için böyle söylüyorsunuz” demişti. Basketbol takımından kurallara uymadığı için uzaklaştırılmıştı. Arkadaşlarıyla da ilişkileri yolunda gitmiyordu. Sevilmediğini düşünüyordu ve mutsuzdu. Tedavi planı yeniden gözden geçirildi, bireysel terapi ve ilaç kullanılması önerildi. Bu kez babanın da onayı ile ilaca başlandı. Can’la ders çalışma becerileri, çalışma alışkanlıkları  üzerine çalışma yapıldı. Bir ay içinde notlarda belirgin  yükselme görüldü  ve o yılı sınıfın en başarılı öğrencisi olarak tamamladı. Kendine güvenini yeniden kazanmıştı, artık hak ettiği başarıyı elde ediyordu.

 

TARTIŞMA

Aileler genellikle çocuklarındaki aşırı hareketliliği olumlu bir şey olarak görürler, hatta bunu çocuğun çok zeki olmasına bağlarlar. Aslında aşırı hareketlilik ile zeka arasında bir bağlantı yoktur. Aşırı hareketli olan bir çocuk normal, normalin üstünde ya da  normalin altında bir zekaya sahip olabilir. Üstün yetenkli bir çocukların bazıları Can olgusundaki gibi aynı zamanda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı da alabilirler.  Can’ın ailesi de bebekliğinden beri oldukça hareketli olan Can’da bir sorun olduğunu uzun süre düşünmemişlerdi. Ancak okula başladıktan sonra öğretmenin ve rehber öğretmenin uyarıları üzerine bu konuda uzmandan yardım almaya karar vermişlerdi. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu okul öncesi dönemden itibaren kendini gösteren, çocuğun sosyal ilişkilerini, öğrenmesini, akademik başarısını hatta fiziksel sağlığını olumsuz etkileyebilen psikiyatrik bir bozukluktur. Bu bozukluğun aşırı hareketlilik, dürtüsellik ve dikkat dağınıklığı olmak üzere üç temel belirtisi vardır. Aşırı hareketlilik (hiperaktivite), bireyin yaşından ve gelişim düzeyinden beklenmeyecek düzeyde hareketli olmasıdır. Aşırı hareketli olan kişiler uzun süre yerinde oturamazlar. Otururken elleri ayakları kıpır kıpırdır, çoğu zaman hareket halindedirler ve çok konuşurlar. Dürtüsellik, genel olarak, bireyin kendisini kontrol edebilmesinde bir sorunun olmasıdır. Bu tür bireyler yapacakları şeyin sonucunu düşünmezler, akıllarına geleni hemen yaparlar ya da hemen söylerler. Acelecilik, istekleri erteleyememe, söz kesme, sıra bekleyememe gibi belirtilerle kendini gösterir. Özellikle okul öncesi dönemde çocuklar aşırı hareketlilik ve düşünmeden hareket etme nedeniyle çok sık düşme, yaralanma ve benzeri kazalar yaşarlar.

Bir kişide dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun varlığından söz edebilmek için belirtilerin yedi yaştan önce başlaması, birden fazla ortamda görülmesi, sürekli ve kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekir.

DEHB kalıtsal bir bozukluktur yani anne ya da babadan çocuğa geçen bazı genlerle taşınır. Bu tanıyı alan çocukların anne babalarında ya da kardeşlerinde benzer belirtiler olma olasılığı genel topluma oranla iki-sekiz kat daha fazladır. Can’ın babası da dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun belirtilerinin çoğunu göstermekteydi.

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun tedavisinde ilaç, anne baba eğitimi, öğretmen eğitimi ve çocuğun bireysel terapisi birlikte kullanılmaktadır. Bu yöntemler içinde en etkin ve en kısa sürede yanıt veren tedavi ilaç tedavisidir. Ancak çocuğun, anne babanın ve öğretmenin bu konudaki eğitimi, tedavinin etkinliği ve kalıcılığı için önemlidir. Bu sorunun tedavisi için kullanılmakta olan ilaçlar  bir şey yapmadan önce durup düşünmeyi sağlayan sistemi uyarırlar, yani fren merkezini çalıştırırlar. Böylece normalde zaten olması gereken düşünme süresi kazanılır. Çocuğun kurallara uyması aynı zamanda anababa ve öğretmenle aralarındaki sıcak, sevecen ilişkiye bağlıdır. Bunu sağlayabilmek için anababa ve öğretmenlerin bu sorunun doğasını iyi anlamaları ve nasıl bir tutum izleyeceklerini iyi bilmeleri gerekir.

Üstün yetenekli bir çocuk Can örneğinde olduğu gibi dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı alıyorsa bu sorunun tedavisi gereklidir. Uygun tedavi sağlanmazsa bu çocuklar akademik açıdan kapasiteleriyle uyumlu bir başarı gösteremedikleri gibi sosyal ilişkilerindeki sıkıntılar nedeniyle  de öz güvenlerini yitirebilirler.

 

Dr. Özlem Sürücü

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam62
Toplam Ziyaret66190956
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Hava Durumu
Saat