Çocuğun göz temasından kaçması, dil becerisinin ve yaşıtlarıyla iletişiminin bozuk olmasıyla kendini gösteren otizmin tedavisi özel eğitim yoluyla yapılıyor. Erken tanı, eğitimin bir an önce başlaması açısından büyük önem taşıyor
![]() |
Bir çocuk göz kontağı kurmuyor, yaşına uygun dil becerisi göstermiyor, tekrarlayan davranışlarda bulunuyorsa dikkat! İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Korkmaz, genetik bir temelde ortaya çıkan otizmin, çocukluk çağının gelişimsel bir hastalığı olduğunu belirterek, bu hastalığın kendisini, çocuğun ilk aylarda göz temasının olmamasıyla, dil gelişiminin ve yaşıtları ve oyuncaklarıyla ilişkisinin bozuk olmasıyla gösterdiğini söyledi.
Prof. Dr. Korkmaz, laboratuvar tanısı bulunmayan otizmin tanısının uzman kişilerce gözlem yoluyla yapıldığını ifade etti. Korkmaz, “Otizm hastalığının erken ya da kesin tanısını 3 yaşından önce yapmak zordur. Bununla birlikte erken tanı, eğitimin bir an önce başlatılması açısından önemlidir. Erken tanı ile çocuğa daha eğitsel bir müdahale uygulanarak, uyum becerilerini arttırmak mümkün” dedi.
Tedavisi özel eğitim yoluyla yapılıyor
Otizm tedavisinin ağırlıklı olarak özel eğitim yoluyla yapıldığına; ilaçlı tedavininse genelde çocuğun başka tip bir sorunu yoksa yapılmadığına dikkat çeken Korkmaz, otizm teşhisi konmuş çocukların tedavisinde genellikle 2-3 yaşlarından itibaren belirli bir eğitsel yaklaşımın olabileceğini söyledi. Korkmaz, otistik çocukların eğitim sürecinde, dil gelişimi ve buna bağlı olarak sözel ifade yeteneğinin oluşmasının büyük önem taşıdığını kaydederek, “Dil gelişimindeki gecikme ve sapmalar otizme özgü değildir; ama çocuğun gelişiminde belirleyici bir rol oynayarak, otistik bireyin okul öncesi ve sonrasında doğrudan veya dolaylı toplumsal öğeleri kavramada ve algılamada yetersiz ve eksik kalmasına neden olmaktadır. Ayrıca iletişim becerilerinin iyileşmesi hâlinde davranış bozuklukları da göreli olarak azalmaktadır” dedi.
Otistik çocukların yüzde 50’ye yakınının sözel ifade kullanamadığını dile getiren Korkmaz, 5 yaşından önce eğitime başlayan otistik çocukların yüzde 85- 90’ında, sözel ifadenin bir iletişim aracı olarak tekrar kazanıldığının altını çizdi. Korkmaz, sözel ifade yetenekleri geç gelişmiş veya ağır otizm tanısı konan küçük çocuklarda motivasyonal girişimler ve uygulamaların etkili olduğunu belirterek, “Otistik bireyin dil yetisinin gelişiminde, motor taklit becerisi ve uygulanan konuşma terapisinin saatleri, belirleyici rol oynar” diye konuştu. Korkmaz, otizm hastalığı ve artış nedenleri ile ilgili hiçbir sağlam dayanağın olmadığını söyleyerek, bu hastalığa neden olabilecek çevresel, fiziksel, kimyasal etkenlerin araştırıldığını ifade etti.
Erkek çocuklarda 3-4 kat daha sık görülüyor
Otizmin temelde birden fazla gene bağlı bir hastalık olduğunu belirten Korkmaz, bu hastalığın erkek çocuklarda, kızlara oranla 3-4 kat daha sık görüldüğünü bildirdi. Prof. Dr. Korkmaz, “Bir iddiaya göre X kromozomuyla taşınan bazı hastalıklar erkek çocuklarda daha sık görülüyor. Anneler taşıyıcı, çocuklar ise hasta olabiliyor” dedi. Otizmin normal, üstün ve düşük zekalı gibi çeşitlerinin olduğuna değinen Korkmaz, “Her zeka düzeyine sahip çocukta görülse de çoğunluğunu düşük zekalı olanlar oluşturuyor. Otistik çocukların hayatlarını iyi bir şekilde devam ettirebilmeleri için zekalarının normal olması bekleniyor” diye konuştu. Prof. Dr. Korkmaz, otistik çocukların hırçın olabildiğini ve kendilerine zarar verici davranışlar sergileyebildiğini sözlerine ekledi. Albert Einstein’ın da üstün zekalı bir otistik olduğunu söyleyen Korkmaz, bu otizm çeşidine ‘Asperger Sendromu’ tanısı konulduğunu ifade etti. Bu sendromun otizmin daha uygun bir çeşidi olduğuna değinen Korkmaz, “Bu bireyler sosyal ilişkilerinde kötü olup, kendi özel ilgi alanlarında çok başarılıdırlar” dedi.
Yunus tedavisi kesin çözüm değil
Prof. Dr. Barış Korkmaz, otizm tedavisinde yararlanılan terapilerle ilgili olarak da şunları söyledi: “Müzik, spor ve yunus tedavileri gibi alternatif terapiler, otizm tedavisinde hiçbir zaman çözüm olmamaktadır. Daha çok destekleyici nitelikteki bu terapiler, aileye ümit vermemek ve ekonomik bir yük olmamak şartıyla tedavi için denenebilir. 5 yaşına kadar konuşamamış çocuğun bu yaştan sonra konuşması çok zordur.”
Normal bir çocukmuş gibi davranmalı
Korkmaz, ailelerin otizmi iyi anlamaları ve kabullenmeleri gerektiğinin altını çizerek, bulabildikleri her yöntemi denemeleri önerisinde bulundu. Ailelerin her şeye rağmen çocuklarına normal bir çocuk gibi davranmaya devam etmeleri gerektiğine değinen Korkmaz, şöyle konuştu: “Bir anne ve baba, çocukları kendi gözlerine bakmıyorsa bile sabırla bakmaya; çocuğu konuşmuyorsa bile onunla konuşmaya devam etmeli ki bir şeyler alabilsin. Aileler, uyanık ve aktif olmalı, suçlayıcı olmamalı; bu hastalıkla ilgili olarak kendilerini yetiştirmeli ve geliştirmeliler.” Özel eğitimin, otistik çocukların sosyal yetilerini çok fazla artırdığına işaret eden Korkmaz, bu çocukların büyük çoğunluğunun ileriki yaşamlarında bir meslek sahibi olamadıklarını ve aileye bağımlı bir yaşam sürdürdüklerini belirtti.
İlköğretim çağındaki otistik çocuklar için ilköğretim merkezlerinde alt sınıfların kurulduğunu söyleyen Korkmaz, özellikle yaşı ilerleyen otistik çocuklar için yapılanların çok yetersiz olduğunu ifade etti. Korkmaz, otistik çocuklara beceri kazandırarak toplum yaşamına katılmalarını sağlamak için yapılması gereken çok şey olduğunu belirterek, özellikle ‘Asperger Sendromu’ gibi biraz normalle iç içe olan otistik çocukların daha iyi korunması gerektiği mesajını verdi.
Sezen Şahin