BÜTÜN KONULAR
Üyelik Girişi
Site Haritası
Seminer Takvimi
YALNIZLIK ÜLKESİ

Otizmin Cıvası: Desteksiz Aşı Teorisi Tekrar Gündemde

Aşılardan şüphe nereden doğdu? İletişimi ve etkileşimi çok küçük yaşlardan başlayarak bozan, gelişimsel, nöropsikiyatrik bir bozukluk olan otizmin sebepleri arasında genler ilk sırayı alıyorlar. Ancak, uzunca bir zamandır, otizm giderek artan sayılarda teşhis ediliyor. Sadece genetik etkenlere bağlı olsaydı, bu sayının büyük oynamalar göstermemesi beklenirdi. Böyle olunca akla şu soru geliyor: Çevresel etkenlerin bu sayıyı arttırıcı etkileri olabilir mi? Hangi çevresel etkenler? Büyüklerin çocuklara yaklaşım biçimleri, çocukların gündelik hayat tarzları, beslenme biçimleri, besinlerdeki katkı maddeleri, kullandıkları ilaçlar ve aşılar…. Bu etkenlerin gerçekten bir etkisi var mı otizmin gelişmesine?

Civa/aşı tezi çok kısaca şöyle: Aşılar ve aşılardaki civa, bağışıklık sistemini bozacak tipte hastalıklara yol açar. Bağışıklık sisteminin bozulması ile birlikte otizm tetiklenir.

Aşıların bir rolü olmadığı gösterildi. 2001 yılında ortaya atılan aşıların ve aşılarda koruyucu madde olarak bulundurulan tiyomersal’in otizme yol açtığı tezini değerlendiren sayısız çalışmayı inceleyen (Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne bağlı) Tıp Enstitüsü (Institute of Medicine), 2004 yılında yayımladığı kapsamlı raporda bu tezin geçersiz olduğu sonucuna vardı: Aşılama, otizm için ek bir risk doğurmuyor.

Geçtiğimiz hafta JAMA’da yayımlanan, yaklaşık 800,000 kişilik bir Danimarka çalışması, (aşı/civa tezinde öne sürülenin aksine) aşıların bağışıklık sistemini bozucu başka hastalıklara yol açmadıklarını kesin biçimde ortaya koydu. Yine de, tartışmaların bitmesi beklenmiyor.

İnanç başka, bilimsel kanıt başka.
Bu tartışma sürebilir. Diğer yandan, civa tezi savunucuları, bilimsel çalışmaları yapanların ilaç firmaları ile ya da hükğmet yetkilileri ile yakın çıkar ilişkisi içinde oldukları için gerçekleri gizledikleri, kendi tezlerinin de bu sebeple bilimsel dergilerde yayımlanmadığı ve kabul görmediği düşüncesini sürdürmekteler.
Üstelik, bu tez savunucularının bilimsel medyada, henüz kanıtlanmadıkları için, yer bulmayan görüşleri, gündelik medyada ve internette milyonlarca annebabayı etkileyecek şekilde yayımlanıyor.
Bu yayınlardan etkilenerek otizm riskini savuşturmak maksadıyla çocuğunu aşılatmayan anne-babalar otizmden kurtulalım derken, bilmeden, çok daha büyük riskler ile öldürücü ya da sakat bırakıcı, en az otizm kadar ciddi hastalıklara davetiye çıkartıyorlar.
Oysa, kanıtlanmış bazı gerçekler var: civa içeren bir çok besin maddesi (örneğin, maalesef midyelerimiz, veya, Kuzey denizinde avlanmış ithal ton balığı) aşıdakinden daha yüksek miktarda civa içerebilir. Bunlara ne kadar dikkat ediyoruz?
Çevre deyince, toksik olan sadece bir takım ağır metaller filan değil en başta ilgisizlik geliyor. Çocukları uzun sürelerle TV ya da karşısındaki ile insani ilişkiye girmeyen her türlü ekran karşısında, ilişkisiz bırakmak, toksik bir etki yapıyor. Ama, aşılardan nefret etmek, TV’daki beyin yıkayıcı programlardan vazgeçmekten daha kolay galiba…

Bilimsel tartışmalarda tezlerin çürümesi ya da kanıtlanması, aileleri bir noktaya kadar ilgilendiriyor. Çünkü, tezleri çürütmek, ne yazık ki, otizmi açıklamaya yetmiyor. Milyonlarca ailenin beklentisi ise, bir an evvel bir çözüm bulunması… Yoksa, bilimin bıraktığı boşluğu doldurabilecek bir çok yaklaşım kapıda bekliyor…

Doktorlar adına birkaç ders. Otizm gibi ciddi bir sorunun, çözümsüz ve açıklamasız kalması hepimizi, aileleri, eğitimcileri, doktorlar çaresizlik hissinin kucağına atıyor. Bu çaresizlikten çıkış gayretleri içerisinde, can havliyle, ilk bakışta mantıklı gelebilecek açıklamalara sarılıyoruz. Bu açıklamaların kabul görmesi ve sahici yararlar doğurabilmesi için bilimin mantık süzgecinden geçmesini beklemek, en azından biz doktorların yapması gereken…
Yoksa, ortaya attığımız fikir ve tezler, hastalarımızın çıkarlarından daha önemli ve değerli olduğunda, zarar verici bir pozisyona düşebiliyoruz. Bugün, civa tezinin doğal sonucu olarak, civadan arındırıcı tedaviler uyguladığımızda, ya da neye dayandığı belirsiz beslenme düzenleri önerdiğimizde, bundan pek de bir sonuç elde edilmeyeceğini bilerek yaptığımızda, hastamıza pek de temeli olmayan, bir ümit vermiş oluyoruz.
Kendiliğinden zaten olabilecek olumlu değişiklikleri de tedaviye atfettiğimizde ise, dürüst bir hekimlik uygulaması yapmamış oluyoruz. Üstelik, araştırma projeleri çerçevesinde ve bilimsel bir denetim altında yapılabilecek deneysel nitelikteki bir uygulamayı (örneğin, civa temizleme tedavisi) özel sağlık hizmeti olarak vermekle, kanımca, mesleki bir kusur da işlemiş oluyoruz. Bu sebeple, bilimsel görünen tezleri pratik uygulamaya dökerken, kendimizin doğruluğuna inanmasının yeterli bir bilimsel kanıt olmadığını hatırlamamız gerekiyor.
Bilimsel gelişmelerin yetersizliğinden doğan boşluktan yararlanacak doktorların, umut taciri damgasını yemesi işten bile olmayabilir…

Yankı Yazgan 
Profesör Doktor

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam118
Toplam Ziyaret66191012
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Hava Durumu
Saat